Hayvan Refahı: Din ve İnanç Özgürlüğüne Getirilen Yeni Bir Sınırlandırma Nedeni Mi?


Creative Commons License

Hazar Z.

Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt.13, sa.2, ss.807-846, 2023 (Hakemli Dergi)

Özet

Felsefi ve bilimsel boyutlarıyla ele alınabilen hayvan refahı kavramı, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hem Avrupa Birliği hem Avrupa Konseyi nezdinde hukuki düzenlemelerin konusunu oluşturmaya başlamıştır. Hayvan refahına ilişkin AB düzenlemeleri; AB’ye üye devletlerin, hissedebilen varlıklar olarak kabul edilen hayvanların refahına azami ölçüde dikkat etmeleri gerektiğini belirlemiştir. Düzenlemeler aynı zamanda, AB’nin ve üye devletlerin dini ayinlere saygı gösterme zorunluluğunu içerir. Hayvan refahını koruma yükümlülüğü bağlamında, AB’ye üye devletler hayvan kesiminde öldürmeden önce bayıltma işlemini uygulamak zorundadır. AB müktesebatınca bir ilke olarak kabul edilen söz konusu işlem, Belçika’da yaşayan Musevi ve Müslümanların bir bölümü tarafından din ve inanç özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirilmiştir. Bu durum din ve inanç özgürlüğü ile hayvan refahının karşı karşıya gelmesine neden olmuştur. Çalışmada ilk olarak, dini kurallara uygun hayvan kesiminin, din ve inanç özgürlüğünün kapsamına girip girmediği sorusuna cevap aranmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin din ve inanç özgürlüğü çerçevesindeki içtihatları ve 2000 yılında vermiş olduğu Cha’are Shalom ve Tsedek v. Fransa kararı uyarınca, dini kurallara uygun hayvan kesimi uygulamaları, din ve inanç özgürlüğünün bir parçası olarak kabul edilmiştir. Çalışma kapsamında cevabı aranan ikinci soru ise hayvan refahının, dini kurallara uygun hayvan kesimi bağlamında din ve inanç özgürlüğünü sınırlandıran bir neden olup olmadığıdır. Avrupa Birliği Adalet Divanının 2020 yılında verdiği Belçika Merkez İsrail Konseyi ve Diğerleri kararı ile dini kurallara uygun hayvan kesimi, hayvanların refahının korunması amacı çerçevesinde tekrar tartışılmaya açılmıştır. ABAD mevzubahis kararda, çağdaş demokratik toplumlar için hayvan refahının son yıllarda yükselen bir değer olduğunu ifade etmiştir. ABAD’a göre hayvan refahı, toplumdaki değişimler ışığında, din ve inanç özgürlüğü bağlamında daha fazla dikkate alınmalıdır. ABAD’ın insan hakları metinlerinin dinamik doğasına yaptığı vurgu ve bir insan hakkı karşısında hayvan refahını dikkate alarak orantılılık incelemesi yapması, hayvanların menfaatlerinin yalnızca din ve inanç özgürlüğü bağlamında değil genel olarak insan haklarını sınırlandıran bir neden olarak ortaya çıkışının ayak sesleri olarak okunabilir.

The concept of animal welfare, which can be addressed with its philosophical and scientific dimensions, has begun to be the subject of legal regulations in both the European Union and the Council of Europe since the second half of the 20th century. European Union regulations on animal welfare has determined that since animals are considered sentient beings, The Member States must pay full regard to the welfare requirements of animals. EU and member states are also obliged to respect the legislative or administrative provisions and customs of the Member States relating in particular to religious rites. In the context of this obligation, Member States must apply the stunning process before slaughtering animals. The process in question was considered as a violation of freedom of conscience and religion by some Jews and Muslims living in Belgium. This situation has caused a conflict between freedom of conscience and religion and animal welfare. The first question asked in the study was whether ritual slaughter was within the scope of freedom of conscience and religion. According to the case-law of the European Court of Human Rights, ritual slaughter should be considered as right to manifest a religion. The second question to be answered within the scope of the study is whether animal welfare is a legitimate aim that limits freedom of conscience and religion in the context of ritual slaughter. The Court of Justice of the European Union, in Centraal Israëlitisch Consistorie van België and Others decision, underlined that animal welfare is a European value and emphasis the dynamic nature of human rights documents. This evaluation can be read as the footsteps of the emergence of the interests of animals as a legitimate aim to limiting human rights not only in the context of freedom of conscience and religion, but also in general.